Takvimler 24 Mart 1944'ü gösteriyordu. Karlı ve karanlık bir geceydi. 200'den fazla müttefik subay, Almanların savaş esirlerini tuttuğu kamplardan biri olan Stalag Luft III'dan firar girişiminde bulundu.
Aslına bakılırsa subaylar 1 yılı aşkın zamandır bu geceye hazırlanıyordu. Tüneller kazmış, ekipmanlar, üniformalar ve belgeler hazırlamış, üstelik bunların hepsini kampın muhafızlarından ve içlerindeki ajanlardan gizli yapmak zorunda kalmışlardı.
John Sturges'ın 1963 tarihli filmi The Great Escape (Büyük Firar), bu kaçışı anlatıyor. Başrollerinde Steve McQueen, Richard Attenborough ve James Garner'ın olduğu film, çok sevilen bir klasik ancak tarihsel anlamda pek çok tutarsızlık içeriyor. O kadar ki Condensed History podcast'iyle tanınan tarihçi Jem Duducu, geçen yıl Metro'ya verdiği röportajda filmi, "titiz yaratımla saf Hollywood fantezisinin tuhaf bir karışımı" olarak tarif etti.
Steve McQueen
Yaşananları dünyaya anlatan ilk kişi Paul Brickhill oldu. Brickhill, 1950'de yayımlanan kitabı 'The Great Escape'te kitaptaki çizimleri de yapan Ley Kenyon'ı misyonun "yıldız kalpazanı" olarak nitelendiriyordu.
1977 yılında Dilys Morgan'ın sunduğu BBC's Nationwide programına konuşan Kenyon ise "Eğlenceli bir filmdi ancak savaş esiri olmanın gerçek dehşetini, dikenli tellerin arkasında olmanın, sıkılmanın, aç olmanın kişide yarattığı hisleri kesinlikle yansıtmıyordu. Açlık çok fenaydı" ifadelerini kullanıyordu.
Ancak tüm mahkûmlar Kenyon'la aynı fikirde değildi. Örneğin o sırada kampta olan hatta kaçış sırasında gözcülük görevini üstlenen Charles Clarke, 2019'da BBC'ye verdiği radyo röportajında, "Bunca yıl sonra bile hep ne kadar takdire şayan bir film olduğunu düşünüyorum" diyordu.
BİRDEN FAZLA KİŞİ TEK KARAKTERDE TOPLANMIŞTI
Filmin yaptığı en büyük değişikliklerden biri kaçan personelle ilgiliydi. Bahsedilen olaylar gerçeğe bağlı kalmakla birlikte isimler değiştirilmiş çok sayıda kişinin özellikleri tek bir karakterde toplanmıştı.
Örneğin kaçış sırasında kampta Amerikalı subay kalmamıştı. Dahası McQueen'in canlandırdığı Virgil Hilts karakterine ilham olan William Ash, operasyonda rol oynamamıştı. Kaçış planının liderliğini Bölük Komutanı Roger Bushell üstlenmişti. Filmde Bartlett olarak anılan Bushell'ı Attenborough canlandırıyordu. 1940 yılında vurulduktan sonra Almanların eline düşen Bushell, defalarca kaçma girişiminde bulunmuş hatta bir keresinde savaşın tarafsız ülkelerinden İsviçre'nin topraklarıyla arasında 90 metre kalana kadar ilerlemeyi başarmıştı.
TÜNELLERİ GİZLEMEK NEREDEYSE İMKÂNSIZDI
Stalag Luft III, Almanların firar edilmesi mümkün olmayan kamplar kurma girişiminin bir parçasıydı. Bu kamplarda özellikle İngiltere, Kanada, Avustralya, Polonya ve diğer müttefik ülkelerden hava kuvvetleri subayları tutuluyordu. Kampın inşaatını ve güvenliğini Luftwaffe üstlenmişti. Burada tutulan herkesin kaçma riski olduğuna inanılıyordu. Ancak Almanlar bir hata yapmış, bu kadar çok firar uzmanını aynı yerde hapsetmenin sonuçlarını hesaplamamıştı.
Kamp kumlu toprağın üzerine kurulmuştu. Bu tünel kazmayı zorlaştıran bir etkendi. Öte yandan toprağın alt katmanları daha açık renk ve sarımsıyken üst katmanları daha koyu renkti. Bu da alttan çıkarılan toprağın yüzeye taşınması halinde göze batacağı anlamına geliyordu.
Mahkûmların kaldığı kulübeler, tuğladan bacaklar üzerine inşa edilmişti. Dolayısıyla zeminde kazılan tünelleri gizlemenin bir yolu yoktu.
SUBAYLAR KAMPIN İNŞAATINDA DA GÖREV ALDI
Brickhill'in kitabında anlattığına göre, kampın çevresi 2,75 metre yüksekliğinde çift dikenli tel çitle çevriliydi. Çitlerin hemen dışına, her 90 metrede bir olmak üzere 4,5 metre yüksekliğinde gözetleme kuleleri kurulmuştu. Burada görev yapan muhafızların ellerinde çok güçlü ışıldaklar ve makineli silahlar vardı. Ek olarak tel çitin etrafına gömülmüş olan hassas mikrofonlar sayesinde tünel kazma girişimleri sırasında çıkan sesler kolayca duyulabiliyordu.
Ancak içeridekiler sıradan mahkûmlar değillerdi ve tünel kazma sürecini tam bir askeri hassasiyetle yürüteceklerdi. Operasyonun başındaki isim "Büyük X" olarak da anılan Bushell'dı. Bushell bazı görevleri başka subaylara delege etmişti.
Planlama sürecinin başlangıcı, Stalag Luft III'ın inşa edilmesinden önce başlamıştı. Bushell ve diğer subaylar, böyle bir kamp inşa edileceğini biliyorlardı ve inşaat işlerine katılmak için gönüllü olmuşlardı. Bu sayede kampın planını rahatça çıkarmışlar ve tünel kazmak için en uygun noktaları belirlemişlerdi.
TOM, DICK VE HARRY "KARDEŞLER"
Bushell tek bir tünel yerine aynı anda üç tünel kazma fikrini geliştirmişti. Dolayısıyla, Almanlar bir tüneli bulsalar bile diğer ikisinin varlığından şüphelenmeyeceklerdi. Tünellerden sadece kod adları olan Tom, Dick ve Harry olarak bahsedilecekti. Bushell, ağzından "tünel" kelimesi çıkanı divan-ı harpte yargılanmakla tehdit etmişti.
Hedef 200 subayın kaçmasıydı ancak bunu başarmak oldukça zordu. Adamların her birinin bir takım sivil kıyafete, sahte geçiş belgelerine, bir pusulaya, yiyeceğe ve daha birçok şeye ihtiyacı vardı. Bazı geçiş belgelerine fotoğraf eklenmesi gerekiyordu. Bu nedenle muhafızlardan birine rüşvet verilerek içeri bir fotoğraf makinesi sokmayı başarmışlardı.
BİNLERCE SAYFA BELGE BASTILAR
Filmde Donald Pleasence'ın canlandırdığı karakter, tüm sahte belgelerin üretimini üstleniyor. Gerçekte ise binlerce sayfalık belgeyi hazırlayan bir kalpazanlar grubu vardı. Nationwide röportajında bunu nasıl başardıklarını anlatan Kenyon, "Öncelikle bir matbaa makinesi yaptık. Harflerin her birinin kunduracıdan aldığımız topuk lastikleri veya tahta parçaları üzerine tıraş bıçakları kullanılarak tek tek işlenmesi gerekiyordu" ifadelerini kullanıyordu.
Her belgenin mükemmel görünmesi gerekiyordu. Muhafızlardan çaldıkları veya muhafızları ikna edip baktıkları belgeleri tek tek kopyaladıklarını söyleyen Kenyon, "7 ya da 8.000 sayfa belge üretmiştik" diyordu.
HAVA POMPASI BİLE ÜRETTİLER
Tüneller de birer yaratıcılık ve mühendislik harikasıydı. Subaylar giysi çantaları ve odunlar yardımıyla bir hava pompası geliştirmişti. Kızıl Haç'ın gönderdiği süt tenekeleri boşaltıldıktan sonra birbirine eklenerek bir boru haline getirilmişti. Hava bu borudan pompalanıyordu.
En büyük sorun kazılan toprağın dışarı çıkılmasıydı. Bu nedenle uzun paçalı iç çamaşırlarından diktikleri torbaları pantolonlarının içine giyiyor, tünelden çıkan kumları kampta dolaşırken ortalığa dağıtıyorlardı. Böylece kampın tozuna karışan kumların fark edilmesi önlenmiş oluyordu.
TOM BULUNUNCA SADECE HARRY'E ODAKLANMAYA KARAR VERDİLER
Kazılan üç tünelden Tom adını verdikleri, tamamlanmasına çok az bir zaman kala muhafızlar tarafından keşfedildi. Bu nedenle kazıya bir süre ara veren subaylar nihayetinde sadece Harry'le devam etmeye karar verdi. Bu tünel 1943 kışında tamamlandı ancak koşullar firar etmeye uygun hale gelene kadar mühürlendi.
Beklenen gün geldiğinde tarih 24 Mart 1944 olmuştu. Birçok şey yanlış gitse de nihayetinde firar için seçilen 220 kişiden 76'sı kamptan sağ salim çıkmayı başardı. 77'nci kişi ise bir muhafız tarafından yakalandı.
Richard Attenborough ve Steve McQueen
76 KİŞİ İÇİN 5 MİLYON ALMAN GÖREVLENDİRİLDİ
Kaçakları yeniden ele geçirmek için çok büyük bir operasyon başlatıldı. Hepsi yeniden yakalanma olasılıklarının olduğunu biliyordu ancak birçoğu kaçmayı bir görev kabul etmişti.
Kaçışın bir diğer hedefi de Almanlara hedef şaşırtmaktı. Ordunun kaynaklarını cepheden çekip kendilerinin korunmasına ve aranmasına aktaracağını umut ediyorlardı.
Brickhill'in dediğine göre, firarileri aramak için 5 milyon Alman görevlendirildi. 76 kaçağın üçü hariç hepsi yakalandı. Yakalanmayanların ikisi İsveç'e biri İspanya'ya sığındı.
Hitler, yeniden yakalanan 73 mahkûmun idamını istiyordu ancak çevresindekiler aynı fikirde değildi. Sonuçta İngilizlerin elinde de Alman savaş esirleri bulunuyordu ve İngiliz subayların öldürülmesinin karşılığını vermeleri söz konusu olabilirdi. Ancak Hitler, 50 mahkûmun öldürülmesinde kararlıydı.
Tünel bulunduğu sırada içeride olan Ken Rees, 2010 yılında BBC'nin Witness History podcast'ine verdiği röportajda, "kaçanların ikişerli üçerli gruplar halinde dışarı çıkarılıp vurulduğunu" söylemişti.
"BİZ NEDEN VURULMADIK"
Kurgusal versiyonda, tüm kaçaklar geniş bir araziye götürülüyor ve bir makineli silahla vuruluyor. Ancak gerçekte uygulanan yöntemler daha fazla kandırmaca içeriyordu.
Brickhill'in kitabına göre, kaçaklar küçük gruplar halinde alınıyor, kamp yönünde yürütülürken yolda vuruluyordu. Brickhill, "Yeniden yakalanan subayların kaçmaya çalışırken vurulduğu veya direniş gösterdiği şeklinde bir açıklama yapılacaktı. Böylece ileriki dönemde hiçbir şey kanıtlanamayacaktı" ifadelerini kullanıyordu.
Subayların cenazeleri yakıldı. Dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Anthony Eden'ın Haziran 1944'te parlamentoda yaptığı konuşmada altını çizdiği üzere, bu yöntemin uygulanmasının tek sebebi, ölüm şeklini saklama isteği olabilirdi.
Yakalanıp öldürülenlerden biri Bushell'dı. O sırada 33 yaşında olan Bushell'ın ölümüyle ilgili ayrıntılar, daha sonra yapılan bir soruşturma sayesinde ortaya çıktı. Bushell, firar ortağıyla birlikte yürürken sırtından vurulmuştu.
Bushell'ın külleri diğer ölenlerin külleriyle birlikte kampa getirildi. Ancak yeğeninin dediğine göre, orduların kampa yaptığı baskın sırasında içinde olduğu kutu kırıldığından Bushell'ın külleri de ortalığa saçıldı. Bir başka deyişle Bushell öldükten sonra da ülkesine dönemedi.
İdam edilmekten kurtulan iki kişi ise Jimmy James ve Sydney Dowse'du. 2012 tarihli bir belgeselde konuşan Dowse, hayatta kalanlardan biri olarak bakış açısını şu sözlerle aktarıyordu: "İnsan 'Neden beni de vurmadılar?' diye merak ediyor. En azından Jimmy ve ben böyle hissediyorduk. Biz neden vurulmadık. Vurulmuş olabilirdik. Sadece şanslıydık. Ve... durum gerçekten berbattı."
Jimmy James ve Sydney Dowse
İNGİLTERE'DE ORTALIK AYAĞA KALKTI
50 savaş esirinin idam edilmesi İngiltere'de kıyamet kopardı. Dışişleri Bakanı Eden, parlamentoda yaptığı konuşmada, hükümetin olaya tepki göstermesi gerektiğini belirtiyor ve sorumluların tespiti için delil toplama çabalarını sürdüreceklerini ifade ediyordu. Savaştan sonra infazlarla ilgili çok büyük bir soruşturma başlatıldı. Bunun sonucunda detaylar gün yüzüne çıkarıldı ve 13 Gestapo subayı, infazlarda oynadıkları rol nedeniyle asılarak idam edildi.
Kaçıştan 6 yıl sonra Brickhill'in kitabı yayınlandı, kitaptan 13 yıl sonra da film izleyicilerle buluştu. Daha sonra Charles Clarke, yaşananların Hollywood'daki yansımasını nasıl bulduğu sorusu üzerine, "Film olmasa bunun nasıl muhteşem bir başarı olduğunu kim hatırlayacaktı ki?" ifadelerini kullanacaktı.
BBC'nin "'It didn't express the real horror': The true story of The Great Escape" başlıklı haberinden derlenmiştir.
Yorumlar
Kalan Karakter: