Müminler iman ederek İslam’a teslim olmuş, Allah’a itaat ederek dinlerini bütünüyle yaşamaya söz vermiş kimselerdir. Verilen söz Allah’adır. Sözün gereği, vaadi yerine getirmektir. Allaha vermiş olduğu sözü yerine getirmeyen kimse yanlışta hızla batmaya mahkumdur.
Müminler sözlerine sadık kimselerdir. Onlar Rabbimiz Allah’tır dedikten sonra imanlarını samimiyetlerinde, davranışlarında, vicdanlarında ve duygularını da ispat ederler. İspat edilemeyen her söz ve davranış müminin imanıyla doğrudan bağlantılıdır. Mümin inandığı gibi yaşayan Allah’ın emrettiği gibi inanan kimsedir. Müminin iman ayarı Allah razı olacağı kul olmaya kilitlidir.
Rabbimiz Resulullah sallallahu aleyhi vesellem, aracılığıyla biz müminlere şöyle buyuruyor; senin yanında hak yola dönenlerle birlikte sana buyurulduğu gibi dosdoğru ol! Siz de azıp sapmayın. Allah yaptıklarınızı çok iyi görmektedir.
Dosdoğru olmak doğru yaşamayı standart haline getirerek sonunda ulaşılacak hedeftir. Doğru yaşamak, imanın gerektirdiği gibi hayatın hiçbir yönünde mümin iman çizgisini bozmadan kalabilmesidir.
İslam’ın emirlerini uygulamada yasaklarından uzak durmada bu çizgiyi aşmamaktadır. Doğruluk insanın iç dünyasıyla dışa dönük davranışlarının uyumudur.
Dosdoğru olmak, için kalpte, ibadetlerde, isteklerde, konuşmada ve fiillerde doğru olmak gerekmektedir.
Kalpte doğruluk, imanın manasının kalbe doğru şekilde yansımasıdır. Allah’tan hakkıyla korkmak, kalpte en çok Allah’ı sevmek, Allah’ın rahmetine dair umut beslemek kalbin doğruluğunu göstermektedir. İbadetlerde ve davranışlarda doğruluk; amellerin Allah‘ın emir ve yasaklarına göre yapılması, Resulullah’ın ibadetine benzemesidir. İbadetlerdeki gösteriş, doğrulu giderdiği için yasaktır. Çünkü doğrunun zıddı yanlıştır. Doğru yapılmayan her ibadet, gerçeği yansıtmayan geliştirmektir yanlış demektir.
İstekte ve niyette doğruluk; samimi olmak, gerçeği yansıtmaktır. Konuşmada doğruluk; gıybetten dedikodudan, boş sözden uzak durarak sözde gerçeği yansıtmaktır.
Doğru olmak ve davranmak müminin karakteridir. Sevincinde, üzüntüsünde, sevgisinde, tüm duygu ve hislerde samimi samimiyeti, güvenirliğinin gereğidir.
Resulullah şöyle buyuruyor; şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneliktir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında doğrucu diye kaydedilir.
Yalancılık, yoldan çıkmaya sürekler. Yolda çıkmak cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı diye yazılır.
Farabi insanın yaşam amacının “maksimum mutluluk” olduğunu ifade eder. İnsanlar doğruları da yanlışları da içinde haz olduğunu düşünerek yapar. İnsanoğlu aceleci bir yaratılışa sahip olduğu için uzak hazdan daha çok yakın olan hazları öncelikle tercih eder.
Eğer insan olumlu olur olumlu düşünce ve duygulara sahip olabilirse çıkmaza girdiğinde, çözemediği bir sorunun tam ortasında kaldığında güzel bir uygulama tavsiye edilmektedir: Kendisini karşısına alır, karşısında kendisinin oturduğunu hayal ederek dertlerini ve sorunlarını sesli olarak ifade eder, kendine anlatır, danışır. Karşısında oturan kendisi olduğu için onu çok iyi tanıdığını bilir, o kişiye nasıl bir çözüm yolu sunacağını daha geniş bir açıdan bakabilir? O kişiyi nasıl teselli edeceğini herkesten de daha iyi bilebilir.
İçinde bulunduğu sorunlar hakkında sessizce ve bilinçsizce düşünmek, vesveselere açık bir kapı sunar insana. İnsanı çoğu kez doğru sonuca götürmez, bir çıkış yolu sunmaz. Tam tersi giderek artacak olan hissedeceği kaygı, stres ve şeytanın vereceği vesveseler kafasını, duygu ve düşüncelerini daha da fazla karıştırır. Ancak sesli olarak düşünmek, çok daha net, bilinçli ve verimli bakış açılarına sahip olma kapılarını açar.
Allah’tan korkun; şüphesiz Allah, yaptıklarınızı çok iyi bilmektedir” (Maide: 8). Peygamber Efendimiz de bütün hayatı boyunca verdiği hükümlerle, yaptığı uygulamalarla adaletin en güzel örneklerini vermiş; ayrıca, adil davrananları, adaletli hâkim ve yöneticileri büyük sevap ve cennetle müjdelemiştir. Buna mukabil zulmü şiddetle yasaklamış; şu veya bu şekilde birisinin hakkına tecavüz ederek zulmeden kişinin, hak sahibiyle hesaplaşmadıkça cennete giremeyeceğini bildirmiştir: “Cennet ehlinden hiç birisinin, üzerinde kul hakkı olduğu halde cennete girmesi helal olmaz.”
Toplumları ayakta tutan, insanlara gerçek huzur ve güveni sağlayan unsurların başında doğru olmak ve adaletli olmak gelir. Adaletin bulunmadığı bir toplumun kalkınıp ilerlemesi ve hatta yaşaması bile mümkün değildir.
İslam dini hakikate, doğruluğa ve hakkı söylemeye büyük önem vermiştir. O kadar ki doğruluk ve dürüstlük anlamına gelen sıdk, peygamber sıfatlarının ilkidir. Müslüman denilince akla gelen ahlaki erdemlerin en başında yine doğruluk gelir. Çünkü doğruluk; kurtuluşun nuru, hidayetin cevheri, yüksek ahlakın bir gereğidir. Doğru söz, imanın sesi; hakkı söylemek müminin şiarıdır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz, bir hadis-i şeriflerinde “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse ya hayır söylesin ya da sussun” buyurmuşlardır.
Yalan söylemek ne kadar vebal gerektiren bir davranış ise, duyulan her haberi araştırmadan doğru kabul etmek, bilerek ya da farkında olmadan yalanın yayılmasına sebebiyet vermek de dini ve ahlaki bakımdan aynı derecede sorumluluk gerektiren bir davranıştır. Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bizi şöyle uyarmaktadır: “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.
Dini, ırkı, mezhep ve meşrebi ne olursa olsun kimsenin izzet ve şerefine dil uzatmayalım. Hak ve hakikatin peşinden gidelim. Doğruluğu, saygı ve nezaketi kendimize şiar edinelim. Kıyamet günü her bir sözün hesabının sorulacağını unutmayalım. Gönlümüzü karartan, kalplerimizi kirleten, çoğu zaman da hayatımızı alt üst eden yalandan sakınalım. Özümüz ve sözümüz doğru olsun.
Selam ve Dua ile
Zübeyt BOZKURT
Yorumlar
Kalan Karakter: