Dört bir yanımız koridor, koridorlar ötesi. Kapıları sevenlerine açık olan, rüzgârların dört bir yanından geçip gittiği Nasrettin Hoca’nın hanesi, dergâhı. Orada sevgi, hüzün, muziplik, bilgelik aşk ve sevda var. Yüreklerimizi dağlayan, ocaklarımızı ateşe veren, bizi kül eden koridorlar. Hazan yaprakları gibi koruyup köklerinden kopan otlar ve dikenler gibi bir alaboraya tutulan, azgın dalgalar üzerinde çaresiz çöpler gibiyiz. Başımız dönüyor. Ne olup bittiğinin farkında değiliz. Bilincimiz yerinde değil, aklımız uçmuş savruklarız.
“Biz bize ait değiliz. Biz bizi yönetmiyoruz, biz bize sahip değiliz. Egemenlerin tiz sesi, yakıcı soluğunda kendimizin farkında değiliz.
Başımız dönüyor. Başımızın dönmesi ne kendimizden de geçmişliğimizden ne sarhoşluğumuzdan ne de meczupluğumuzdandır. Başımızı dönmesi bizi içine alan, kasıp kavuran bora mı desem, hortum mu, azgın dalgalar mı, önü alınmaz yangınlar mı, seller mi depremler mi desem?
Yenilgilerden yenilgilere koşuyoruz. Müslümanlar bölük pörçük. Her parça birbirine karşı silahlı. Birbirinin kanını dökmekle meşgul. Herkes birbirinin kuyusunu kazıyor, birbirini uçurumlara itiyor. Ruhlarımız alabora. Yerlerde sürünüyoruz. Nefretimiz, düşmanlıklarımız giderek artıyor. Birbirimizin cesetlerini yerlerde sürüyoruz, başlarını uçuruyoruz, kanlarını akıtmaktan bıkmıyoruz.
Müslümanlar; kanlarını içen, kendilerini tüketen, esir alan, yok eden düşmanının kucağına atılıyor. Yüz yıllardır köklerini kurutanların kucaklarına atılıyor. Her kavim kendi derdinde. Kendi canını kurtarma sevdasında. Kavimlerini kurtaracaklarını umuyorlar. Küçüldükçe dağılıyorlar, dağıldıkça tükeniyorlar.
Biz Müslümanız, tek milletiz. Ortak değerlerimizin sınırı, sayısı yok. Sınırsız ve uçsuz bucaksız. İslam milletinin onurlu bireyleriyiz. Renklerimiz, boylarımız, bakışlarımız farklı olabilir, bu çeşitliliğimizden ve zenginliğimizdendir. Müslümanlar hac ibadetlerini bu zenginlikle beraber ifa ediyorlar. Kâbe’nin etrafında milyonlarca insan birlikte yol alıyorlar, Bir nehir gibi yüceliklere aktı. Orada varlık bilincine erişti. Yüceliklere erdi. Renklerini kavimlerini, çıplak kabilelerini ayaklarının altına aldı. Allah’ın birliğini ululadı. Peygamberimize olan bağlılığını sundu ve ikrar etti. Veda hutbesinde ki çağrıya kulak verdi.
Müslümanlar, İslam öncesi arkaikliklere dönüyor. Kavmini kutsuyor ve ona tapıyor. Düşmanının kucağına atlıyor. Mina’da şeytana atılan taşları kendine atıyor, kendini yadsıyor, kendini tüketiyor. Şimdi kurşun olmuş kendine sıkıyor. Zehir olmuş kendini zehirliyor, Ateş topuna dönmüş kendini imha ediyor.
Arab’ı, Türk’ü, Kürt’ü, Acem’i, Sünni’si, Alevi’si, Haçlıdan, Siyonist’ten, emperyalistten yardım diliyor. Hem silahını satın alıyor hem de onların güçlerine güç katıyor hem de kendilerini imha ediyor. Herkes onların parmaklarının ucundaki birer kukla.
Topraklarımıza, ruhlarımıza, kalplerimize, beyinlerimize bombalar yağıyor. Niçin ölüyoruz, kimin adına savaşıyoruz, amacımız ne, hiç birini bilmiyoruz. Her şey dışımızda gelişiyor, kurgulanıyor bizler sadece birer küçük rol sahibi oyuncularız. Ateşimizi harlıyoruz, kendimiz yakıp duruyoruz. Bizi silahlandırıyorlar biz ise birbirimizin canını yakıyoruz. Ne millet olabiliyor ne de millet kalabiliyor ne de Müslümanlığımızı biliyoruz. Müslümanlığı bir kötülük olarak sunuyoruz. İdam sehpalarını kendimiz kuruyoruz, İpleri boynumuza geçiriyoruz. Yangınlarımızı büyütüyoruz. Emperyallerin kucaklarına gönüllü atlıyoruz.
Ey Müslümanlar! Ey İslam milleti, Ey kardeşler, ey canlar, ey gönül sahibi kimseler! Ateşlerimizi söndürelim artık, sırt sırta omuz omuza verelim. Bu ateşleri dindirelim. Bilinç kapılarımızı arayalım, sevgi kapılarımızı sonuna kadar açalım. Gönüllerimizi birbirimize sunalım. Tek ses ve tek yürek olalım ki var olabilelim. Yoksa bu azgın çarkın dişleri arasında paramparça un ufak oluruz. İçli şarkılarımıza, türkülerimize, seslerimize kulak verelim. Dualarımız birbirimize birbirimiz için olsun.
Selam ve Dua İle
Zübeyt BOZKURT
Yorumlar
Kalan Karakter: