YURTTA İNSAN CİHAN’DA KİTAP
Cihat DÜNDAR, sevilen yazar Cihan Karakuzulu ile sizin için konuştu. Tabut isimli kitabı üzerine değerlendirmelerde bulunan Karakuzulu, yazarken nelerden etkilendiği anlatırken şöyle dedi: “ İnsanlardan. Hatta kendime slogan bile edindim “Siz konuşun, ben yazarım...” Öte yandan Tabut isimli eserinin vermek istediği mesajı anlatırken kendi ile ilgili bilinmeyenleri de anlatan Cihan Karakuzulu, Annemin Kuşları ve Fecri Günler adlı yeni çalışmalarından söz etti ve bir itirafta bulundu: “ hayatımın yarısı kâğıtlara, kalemim aracılıyla duygularımı dökmekle geçti. “
Yayınlanma :
05.10.2021 13:16
Güncelleme :
05.10.2021 13:16


Öncelikle sizi tanımak isteriz. Cihan Karakuzulu Kimdir?
1991’de henüz yıkılan duvarın enkazı sıcakken Berlin’de doğdum. İlk dokuz yılımı orada geçirdim. 2000 senesinde kesin dönüşle Türkiye’ye, baklavanın ve gastronominin başkenti Gaziantep’e taşındık. İlköğretim 4.sınıftan eğitimime devam ettim. O zamanlar Türkçe, Fen Bilgisi ve Sosyal Bilgiler dersleri en büyük problemlerimdi. “Bir dakikada kaç kelime okuyabilirsin” yarışmalarında hep sonuncu olmak ağırıma gidiyordu. Yapım ekleri çekim ekleri şu gün bile iz bırakanlarım arasında. Birazcık azimle ve içimdeki sorumluluk duygusuyla liseyi güzel bir Anadolu lisesinde okumayı başardım. Fakat en güzel günlerimi geçireceğimi umduğum zamanlarım hiç tahmin etmediğim ve her insanın başına gelebilecek bir hastalıkla başlamış oldu. 6 yılımı alan bu hastalık süreci bana sabrı, hoşgörüyü, küçük şeylerle mutlu olabilmeyi ve birazcık da olgunluk kattı. İç sesimle düşman değil de dost olmayı öğretti. Gözlemlemeye ve çıkarımlarda bulunmaya, insanların canını sıktığı ufak ayrıntıları anlamaya çalıştım. Üniversite eğitimimi Fen Edebiyat fakültesinde Matematik bölümünde aldım. 2014 de Kilis’te memurluk, 2017’deyse Gaziantep’te öğretmenliğe başladım. Otuz yıllık hayatımın yarısı kâğıtlara, kalemim aracılıyla duygularımı dökmekle geçti.
Yazarlık hayatınız nasıl başladı? Size öncülük eden bir isim var mı?
2005 yılında lenfomayla (lenf kanseri) tanışınca “geçmiş olsun” hediyesi olarak gitar alındı. İlk olarak kendi başıma, sağdan soldan bakarak gitar çalmayı öğrendim. Ardından, beste yapmaya ve üzerine sözler yazmaya başladım. Sözü ve müziği bana ait ellinin üzerinde bestem var. Hastalığım esnasında bana moral kaynağı olan lise yıllarımda tiyatroyla tanıştım. Sahnede olmak bana güç veriyordu ama yeterli değildi benim için. Yazmaya olan ilgim o zamanlarda söz yazarlığına ek olarak yeni bir kimlik kazanıyordu. “Zebaniye Rüşvet versem alır mı?”, ”Müsait yerde âşık var?”, “Kuduruk”, “La Grande” “Mürekkep arası aşk” adında yazılmış oyunlarım mevcut. Aynı zamanlarda şiire karşı bir merakım da oluştu fakat çok istikrarlı ve kararlı bir şair olmayı başaramadım. Üniversite yıllarımda ilk roman yazma girişiminde bulundum. Polisiye kurgu olarak “Kâhin” isimli romanı 2016 da tamamladım ve yeni projelere başladım. Öykü ve deneme yazma girişimlerim sonucu öykü yazarlığının beni daha çok keyiflendirdiğini fark ettim ve toplumsal sorunları, görünmeyen ama var olan sınıfsal farklılıkları, güncel konuları öykülerimde farklı pencere ve yaşam şartlarıyla ele almaktan keyif aldım. "kelime taciri" adlı öyküm luna yayınlarının yaptığı öykü yarışmasında ikinciliğe layık görüldü. “Annemin Kuşları” ve “Fecri Günler” yazımına devam ettiğim romanlarımdır.
Yazarken nelerden etkilenirsiniz?
İnsanlardan... Diliyle zihni arasına perde çeken ve yeri geldiğinde kendini herkesten üstün zanneden insanlardan... Onların aldırış etmeyip hor gördükleri insanlardan... Duygularına yenik düştüğünü kimsenin anlamadığını sanıp gizlenen insanlardan... Korkularını gözlerinde barındıran ve umut arayan insanlardan... Uzaklara dalıp geçmişin labirentinde kaybolan insanlardan... Hayatım gözlem yaparak geçti ve geçiyor. Her insanla muhabbet bağı kurup tanımaya ve yeni bir karakterin öyküsüne dalmaya niyetlenirim. İnsanlardan etkilenirim, onlar söyledikleriyle, yaptıklarıyla, düşündükleriyle bana ilham olmayı çok iyi başarıyorlar. Hatta kendime slogan bile edindim “Siz konuşun, ben yazarım...”
Tabut isimli eserinizden bahseder misiniz?
Kitap, kimsesiz ve sevgisiz yetişen bir adamın hayatına giren bir kadını arayışını, buluşunu, onu yaşayıp hissetmesini ve altı yılın sonunda elinde olmayan bir sebepten ötürü onu nikah masasında terk edişini ve arkasından gelen günleri tek tek en ince ayrıntısına kadar not etmesini konu alıyor. Derin bir yalnızlığın ve soyutluğun içinde aşık olduğu kadınla nasıl tanıştığını, neler yaşadığını ve neden bırakıp gittiğini anlatıyor ya da bir nevi kendine itiraflarda, çıkarımlarda bulunuyor. Sonlara doğruysa hiç beklenmeyen bir şey oluyor ve bir anda her şey sona yaklaşıyor.
Tabut adlı eserinizin ismi nerden geliyor?
Ana karakterimiz gün be gün zihninde saklı tuttuğu düşüncelerini gün yüzüne çıkarmaya, kendisiyle yüzleşmeye başlayınca aslında yıllardır içinde ölü gibi uzandığı bir tabutta yaşadığı anlaşılır. Tabut hepimizin düşünceleri ört bas ettiği bir yer. Tabutun kapağını açmazsanız yani onların duymak istedikleri şeyleri söylerseniz, sizi severler ve sizi el üstünde tutarlar, fakat bu gerçek sizi bir ölü yerine koyar. Eğer tabutun kapağını aralar hatta açmayı başarırsanız insanlar dört bir yana kaçarken siz de temiz bir havayı ciğerlerinize çeker yaşıyor olmanın, var olmanın mutluluğuna erişirsiniz.
Tabut isimli kitabınızı okur gözüyle yorumlar mısınız?
Hüzünlü bir aşk hikâyesi... Düşünce girdabına tutulmuş bir adamın sonsuz aşkı.
Tabut isimli kitabınızın vermek istediği mesaj nedir?
İnsanlar arası iletişimin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu biliyoruz. Fakat yine de dilimize yapışmış bir yalanı kullanmaktan çekinmiyoruz. Sadece yalan da değil söyleyemediklerimiz, anlatamadıklarımız... “Bir kere olsun ona seni seviyorum diyemeden öldü”, “Babam bizi sevdiğini söylemezdi hiç” gibi cümleleri çok duyarız ve o kadar büyük yaralar açar ki, kaç insanı etkiler tahmin bile edilmez. Aşkta, işte, ailede her zaman zihnimizden geçen doğruları söylemek daha gerçekçi ve sağlam bir ilişki oluşturur. “Seni bunca zamandır tanıyamamışım”, “Nasıl bir adamla evliymişim” gibi düşünceler belki bir nebze olsun azalabilir. Ana karakterimiz söyleyemediği sonradan pişmanlığını duyduğu birçok cümleyi, tasarıyı, kelimeyi gün be gün not ederken onları kendine bir hançer gibi saplamayı da ihmal etmiyor.
Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
“Annemin Kuşları” babasız bir çocuğun, liderlik barındıran ruhunu, mahalledeki arkadaşlarını etkileme başarısını ve günden güne mahalle, okul ve akran baskısıyla nasıl kimsenin sevmediği bir adama dönüştüğünü ele alıyor. Hiç yapmayacağı şeyleri nasıl yapmaya başladığını ve ne şekilde cezalandırılıp pişman olduğunu anlatıyor.
“Fecri Günler” Ülkenin en zengin iş adamı olan Fecri Günler aynı zamanda milletvekilliği yapmaktadır. Bir anda içindeki eğitmen kişilikle ülkenin eğitim sistemini baştan aşağı değiştirmeyi tasarlayıp teklif ediyor. Fakat bu sanıldığı kadar kolay olmuyor. Sürekli engeller ve tacizlerle yirmi kişilik bir eğitim kampüsü inşa ettirmeyi başarıyor. Uzun bir süreci ve yaşanılan tüm olumlu olumsuz olayları, Fecri Günler’in okulundan mezun olan başarılı bir gazetecinin kaleminden okuyoruz.
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: